Görüş Bildir

Âdâbın Gerekliliği ve Kısımları

Hak Tealâ: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz!” (Tahrim 6) buyurmuştur. Aileyi ateşten korumak onlara edep öğretmektir.

Hz. Peygamber s.a.v. “Güzel edep imandandır.” ve “Beni Rabbim terbiye etti, güzel terbiye etti!” buyurmuşlardır.

Bil ki din ve dünya işlerinin tümünün süsü edeplerle alâkalıdır. Toplumu oluşturan her kesimin edepten bir makamı vardır. Kâfir-müslüman, inkarcı-muvahhid, ehl-i bidat-ehl-i sünnet, kim olursa olsun herkes ittifak etmiştir ki, davranış ve karşılıklı ilişkilerde edep iyi bir şeydir. Edebi tatbik etmeden, âlemde hiçbir iş sabit olmaz.

Halk içindeki edep, mürüvveti (adamlığı ve kişiliği) muhafaza etmek; dindeki edep, Sünnet’e riayetkâr olmak ve muhabbetteki edep, saygıyı gözetmektir. Bu üç şey yekdiğerine bağlıdır. Zira mürüvveti olmayan kimse Sünnet’e tâbi olmaz. Sünnet’i muhafaza etmeyen kimse de hürmet esasına riayet etmez.

Muamele ve münasebetlerde edebi muhafaza etmek, saygıdan dolayı kalpte hâsıl olur. Hakk’a tâzim/saygı ve O’nun şiarları takvadandır. Saygısızca Hakk’ın şahitlerini ve şiarlarını ayak altına alıp çiğneyenin tasavvuf yolundan hiçbir nasibi olmaz. Manevi sarhoşluk ve muhabbetin fazlalığı, hiçbir halde tâlibi edebi muhafaza etmekten alıkoymaz. Şer’i Şerif âdâbına riayet etmesine mani değildir. Çünkü onlar için edep adettir. Adet de tabiata yakındır. Hayat devam ettiği sürece hiçbir canlıdan tabiatı düşmez, düşmesi de imkânsızdır.

Şu halde insanların şahsiyeti yerinde olduğu müddetçe, her halükârda edebe riayet etmek geçerli ve yürürlüktedir. Bu da bazen tekellüf (zahmet) ile bazen de tekellüfsüz (tabii bir şekilde) olur. Sûfiler sahv halinde (aklı başında) iken külfet ve irade ile âdâba riayet ederler. Sekr (manevi sarhoşluk) halinde bulundukları vakit, Hak Tealâ onlar için edebi muhafaza eder. Edebi terk eden, hiçbir şekilde velî olamaz. Çünkü muhabbet, ancak edep varsa olur.

Edep, ahbap ve dostların güzel sıfatlarındandır. İlâhî ikrama mazhar kılınmış bir kimsenin delili, Hak Tealâ’nın dinin edeplerine saygıyı onun için temin etmesidir. İşte bu husus yoldan çıkmışların iddialarının tam tersidir. Onlar derler ki: Kul muhabbette mağlup olunca, dinî ve ilâhî hükümler ondan düşer.

Edeplerin Kısımları

Birinci kısım edep, Yüce Hakk’a karşı tevhid hususunda edeptir. Bu, bir kimsenin tek başına iken ve topluluk içinde kendisini Allah Tealâ’ya hürmetsizlikten korumasıdır. Halvette ve tenha yerlerdeki davranışı, padişahların meclisindeki yaptığı hareket gibi olmalıdır. Sahih bir hadis-i şerifte şöyle geçer: Hz. Peygamber s.a.v. bir kere bağdaş kurarak oturmuştu. Bunun üzerine Cebrail a.s. gelerek; “Ya Muhammed kulun oturuşu gibi otur”, yani Allah Tealâ’nın huzurunda, kölenin oturuşu gibi bir kul olarak otur, demiştir.

Denilir ki, Hâris Muhâsibî k.s. kırk yıl gece gündüz sırtını duvara dayamamıştı. Sadece dizleri üzerine çökerek oturmuştu. “Neden kendine eziyet ediyorsun?” dediler. Şöyle dedi: “Çünkü ben, Hakk’ın müşahedesinde ve huzurunda köle gibi oturmaktan başka türlü oturmaya utanıyorum.”

Ben ki, Ali b. Osman Cüllâbî Hucvîrî’yim, Horasan diyarının uç noktasında -ki buraya Kümend derlerdi- bir adam görmüştüm. Bu adam tanınmış bir kişiydi, kendisine Edip Kümendî derlerdi. Tam manasıyla fazilet sahibi bir zat idi. Yirmi yıl iki ayağı üzerinde durmuş, namaz kılarken teşehhüdde oturması müstesna, hiç oturmamıştı. Bunun sebebi sorulunca şöyle demişti: “Henüz Hakk’ın müşahedesinde ve huzurunda oturma derecesine sahip değilim!”

Bayezid Bistâmî k.s.’a, “Bulmuş olduğun şeyi ne ile buldun?” diye sorulunca, “Yüce Allah’la halvette bulunarak, ıssız yerlerde bile edebe riayet ederek...” demişti.

Âlemdekilere ve insanlara lazım olan, Hak Tealâ’nın müşahadesinde ve huzurunda âdâba riayet etmek ve bunu Züleyha’dan öğrenmektir. Züleyha, Hz. Yusuf a.s.’la başbaşa kalıp, isteğine olumlu cevap verilmesini beklerken, bir yandan putunun yüzünü bir örtüyle örtmüştü. Hz. Yusuf a.s. Züleyha’ya “Ne yapıyorsun?” deyince “Beni saygısız bir vaziyette görmesin diye mabudumun yüzünü örttüm. Çünkü diğer türlüsü edebe uygun değil.” demişti. Hz. Yusuf a.s. da: “Sen görmeyen ve işitmeyen bir puta saygısızlıktan utanıyorsun da, ben her şeyi gören ve işiten Allah’a hürmetsizlik yapmaktan utanmaz mıyım?” demişti.

Allah Tealâ, Hz. Yusuf a.s.’a Hz. Yakub a.s.’ı tekrar görmeyi nasip etmiş, Züleyha’ya da gençliğini iade ederek onu hidayete erdirmiş ve Hz. Yusuf a.s.’ın eşi kılmıştı. Hz. Yusuf a.s., Züleyha’yla birlikte olmak istemiş, fakat Züleyha ondan kaçmıştı. Hz. Yusuf: “Ey Züleyha! Gönlünü süsleyen sevgilin benim. Niçin benden uzak duruyorsun? Yoksa benim sevgimi gönlünden sildin mi?” demiş, Züleyha şu cevabı vermişti: “Vallahi hayır, aksine sevgim daha da arttı. Fakat ben daima mabudumun huzurunda olmanın âdâbını korumuş ve ona riayet etmişimdir. Seninle baş başa kaldığımız o gün mabudum görmeyen bir put idi. Fakat edebi terk etme ithamından kurtulmak için üzerini örtmüştüm. Şimdi ise göze muhtaç olmadan gören bir mabudum var. Hangi halde olursam olayım O beni görüyor. Edebi terk etmiş bir halde bulunmak istemiyorum!”

Rasulullah s.a.v. miraca götürülünce edebi muhafaza etmek için iki cihana da bakmamıştı. Nitekim Allah Tealâ: “(Muhammed’in) gözü ne kaydı ne de haddini aştı” (Necm 17), yani gözü dünyayı görmeye meyletmedi, ahireti görme yönüne de kaymadı, buyurmuştur.

Edebin ikinci kısmı, yapıp ettiklerinde kendi nefsine karşı olan edeptir. Bu da kişinin her durumda nefsine karşı mürüvvet (şahsiyet sahibi olma) esasına riayet etmesiyle olur. Halkın ve Hakk’ın sohbeti bahsinde kötü bir davranış sayılan ve edepsizlik telakki edilen bir şeyi nefse karşı da yapmamaktır. Bunun misali de şudur:

İlk olarak, doğru olandan başkasını söylememek, bildiğine aykırı bir sözün ağızdan dışarı çıkmasını caiz görmemektir. Zira bunda mürüvvetsizlik mevcuttur. İkinci olarak, helaya seyrek gitmek gereksin diye az yemek. Üçüncü olarak, başkasının bakması caiz olmayan bir yerine (ihtiyaç haricinde) kendisinin de nazar etmemesidir. Çünkü nakledilmiştir ki, Hz. Ali r.a., mahrem yerine asla bakmamıştı. Bunun sebebi sorulduğunda: “Başkasında bakılması haram olan bir şeye bakma hususunda nefsimden utanıyorum.” dedi.

Edebin üçüncü kısmı, sohbette insanlara karşı olan edeptir. Halk ile sohbetteki âdâbın en mühimi, ister seferde (yolculukta, başka memlekette) olsun ister hazarda (kendi memleketinde), güzel davranmak ve Sünnet-i Seniyye’ye uyma esasını muhafaza etmektir.

Âdâbın bu üç türünü birbirinden ayırt etmek mümkün değildir.

Yardım ve başarı Allah Tealâ sayesindedir. O bize kâfidir.



Semerkand Dergi Logo