Görüş Bildir

Güldeste

Günahların Ardından

Dünya hayatındaki ihmallerden en tehlikelisi tevbeyi geciktirmektir. Oysa tevbe mümin için büyük bir fırsat, günahlardan arınıp Hakk’a yönelmek için ihsan edilmiş çok değerli bir nimettir. Kur’an-ı Kerim’de ve Sünnet-i Seniyye’de tevbenin önemine ısrarla dikkat çekilmiştir. Bu konuda İmam-ı Rabbânî k.s. da Mektubât’ında şunları söyler:

Madem ki ömrümüzün önemli bir kısmını isyan, günah, hata ve kusurla geçirdik; o zaman bize düşen, tevbeden, inâbeden (Allah Tealâ’ya yönelmekten), verâdan (şüpheli şeylere uzak durmaktan) ve takvadan bahsetmeliyiz.

Allah Tealâ şöyle buyurur:

“Ey müminler! Allah’a topluca tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.” (Nûr 31)

“Ey iman edenler! Samimi (nasuh) bir tevbe ile Allah’a tevbe edin. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi bağışlar ve sizleri içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar.” (Tahrîm 8)

“Günahın açığını da gizlisini de terk edin!” (En’âm 120)

Bu ayetler gösteriyor ki günahlara tevbe etmek her müslümanın üzerine farzdır. Hiçbir beşer bu emrin dışında tutulmamıştır. Öyle ki, peygamberler bile tevbeden muaf değildir.

Kul hakkı dışında Allah Tealâ’nın hakkına yönelik işlenmiş olan; zina etmek, içki içmek, harama bakmak veya dinde yeri olmayan şeylere inanmak gibi her çeşit günahın tevbesi Allah Tealâ’ya istiğfar etmekle olur. Herhangi bir farzın terkiyle işlenmiş olan günahın tevbesi de o farzın edasından sonra mümkündür.

Kul haklarına karşı işlenmiş günahların tevbesi de, öncelikle haksızlığın ortadan kaldırılması, haksız olarak alınmış malların iadesi ve hak sahiplerinden helallik alınması ile mümkündür.

Şayet hak sahibi kimse ölmüş ise, onun adına Allah Tealâ’dan mağfiret dilemek ve iyilik yapmak, söz konusu malları çocuklarına ve vârislerine vermek lazımdır. Eğer vârisleri bilinmiyorsa, haksız olarak alınan malın veya yapılan haksızlığın miktarı kadar, hak sahibi yahut haksız yere eziyet görmüş kimse adına fakirlere sadaka verilmelidir.

Abdullah b. Mübarek rh.a. hazretleri şöyle der:

“Haksız yere alınmış bir kuruşluk malı sahibine geri vermek, yüz kuruş sadaka vermekten üstündür.”

Rasulullah s.a.v. şöyle buyurmuştur:

“Kul bir günah işler de, peşinden kalkar abdest alır ve namaz kılar, günahından istiğfar ederse elbette Allah Tealâ onu bağışlar.” (İbn Huzeyme, es-Sahîh, 2/216)

Allah Tealâ buyuruyor ki:

“Kim bir kötülük işler yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlanma dilerse, Allah’ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur.” (Nisâ 110)

Bir hadis-i şerifte de şöyle bildirilmiştir:

“Bir günah işleyip sonra o günaha pişman olanın bu pişmanlığı günahına kefarettir.” (Beyhakî, Şuabü’l-İmân, nr. 7033)

Bir başka hadis-i şerifte de Hz. Peygamber s.a.v. şöyle buyurmuşlardır:

“Sonra yaparım diye işleri ihmal edenler helak oldu.” (Deylemî, el-Firdevs, 2420)

Lokman Hekim’in oğluna şöyle vasiyet ettiği nakledilir:

“Yavrucuğum, tevbeyi yarına erteleme, çünkü ölüm ansızın gelir.”

Şu dua birçok peygamberin dilinden dökülmüştür:

“Ey Rabbimiz! Bizler nefslerimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve merhamet etmezsen mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (A‘râf 23)

Yine Hz. Peygamber s.a.v. buyurur ki:

“Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: Ey kulum! Sana farz kıldıklarımı yerine getir ki insanların en âbidi olasın. Sana yasakladıklarımdan uzak dur ki insanların en takvalısı olasın. Sana verdiğim rızka kanaat et ki insanların en zengini olasın.” (Beyhakî, Şuâbü’l-İmân, nr. 201)

Nakşibendiyye Yolunda İlmin Önemi

Nakşibendiyye yolunda şer’î ilimler bütün anlayış ve uygulamaların temelini teşkil eder. Sadat-ı Kiram, bağlılarından tasavvufun incelikleriyle meşgul olmadan önce şer’î ilimlerdeki temel hususları öğrenmelerini istemiş, irşad ve ihya faaliyetleri bu istikamette şekillenmiştir. Tarih boyunca yaşadıkları bölgelerde inşa ettikleri medreselerle, yazdıkları eserlerle bu husustaki yaklaşımlarını ortaya koymuşlardır.

Bir misal olarak, Sadat-ı Kiram’ın büyüklerinden Ahmed Haznevî k.s. hazretlerinin ilme verdiği önemi, oğlu Şeyh Alaaddin Haznevî k.s. hazretleri şöyle anlatır:

“Ahmed Haznevî k.s.’nin nazarında en önemli şey ilim tahsil etmekti. Daima ilim için gayretli olmamızı tavsiye eder ve bizi buna teşvik ederdi. Öyle ki, ömrümüz boyunca ne benden ne de gözümün nuru kardeşim İzzeddin’den ilmimize engel olacak bir işte çalışmamızı istedi. Çoğu zaman birçok işi kendisi görür, bize bir şey emretmezdi. İlim tahsilimizde en ufak bir gevşekliğe mazeret istemiyordu.

Bizi ilim öğrenmeye teşvik etmek için de sık sık şeyhi Muhammed Diyaüddin k.s.’nin, ‘Dünyayı isteyen ilim öğrensin. Ahireti isteyen ilim öğrensin. Her ikisini isteyen yine ilim öğrensin.’ sözünü hatırlatırdı.

Sohbetlerinde çoğu zaman ilmin ve âlimin faziletinden bahsederdi. Âlimlerin ilme büyük önem vermelerini ve derslerinin başında hazır bulunmalarını isterdi. İlim dışında başka işlerle meşgul olan âlimleri gördüğü zaman onlara kızar, ders vermelerine engel olacak işlerle uğraşmamaları gerektiğini söylerdi.

Bu uyarılarına rağmen gerek dünya gerekse başka işlere dalarak ilme gereken önemi vermeyen âlimleri gördüğünde, hatalarını anlasınlar diye onlara iltifat etmezdi. Âlimlere çok şefkatliydi. Onlardan tek isteği, talebe okutmanın büyük ecrine ve şerefine sahip olduktan sonra bu fırsatı ellerinden kaçırmamalarıydı.”



Semerkand Dergi Logo