Görüş Bildir

Huz mâ safâ, da’ mâ keder

Huz mâ safâ, da’ mâ keder*

Tasavvufun meşhur tariflerinden biri de “kederden safaya ulaşmak. ” Tarifteki keder; üzüntü, iç sıkıntısı, bunaltı gibi kelimelerle tarif edebileceğimiz hal. Bu halin iki kaynağı olduğunu söylemek mümkün:

Birincisi insanın “ebedi yurdundan” dünya gurbetine gönderilmiş olmasının varoluşsal hüznü. Mesnevî-i Şerif’in ilk on sekiz beytinde de anlatılan, insanı dünya kesafetinden sıyrılıp ruhunun yaratılış hakikatine çağıran kutlu hüzün. Mümin kişinin nerede ve hangi hal üzere olursa olsun daima taşıdığı, ona çok yakışan hüzün.

İkincisi ise, yakasını dünyaya kaptırmış, ilahî kaderle barışını yitirmiş, nefsin tatminsizliğinde şu veya bu seviyede boğulmuş insanın hali. Yaşadığımız çağı resmeden her karede türlü şekillerde gördüğümüz bungunluk, darlık.

Dolayısıyla tasavvufun bu söylediğimiz tarifi şimdi daha bir önemli, dikkat çekici. İnsanı hem kendi var oluşuyla hem yaşadığı hayatla, her şeyi kuşatan ve dönüştüren bir anlam atmosferinde barıştıran İslâm iksirinin yudum yudum içilişinden bahsediyoruz bu tarifle. Sahte üzüntüler-uçucu keyifler döngüsünden kurtulmaktan, bambaşka bir bakış ve algı ile yeniden doğmayı, inşa olmayı, hakiki keder ve mutlulukla tanışmayı kasdediyoruz.

Bir kapıyı açabilir, bir adım atabilir miyiz? O kapıdan girip varlıkta ve yoklukta, her yerde ve şeyde safayı bulanların devşirdiği manaları derledik bu ay. Üzüntülerimize ve sevinçlerimize, keder ve safaya bir de buradan bakın.

Kurban Bayramımız mübarek olsun. Eylül sayımızda buluşmak üzere inşallah...

*“Üzüntüyü, mutsuzluğu bırak, mutluluğu al.” demektir. Denilmiştir ki: Âkil odur ki, “huz mâ safâ, da’ mâ keder” kaidesiyle amel eder, selâmet-i kalple gider.



Semerkand Dergi Logo