Görüş Bildir

Dışı Saray İçi Virane

Maddeden manaya, kabuktan öze, sûretten sîrete geçmemiz gerekiyor. Özellikle içinde bulunduğumuz zaman dilimi, hâkim kültür bizi sîreti (iç alemi) terk edip, sûrete (dış görünüşe) önem vermeye sürüklemiş durumda. Gündelik hayatımızda karşılaştığımız bir kişinin notunu dış görünüşüne bakarak veriyoruz.
Mesela lüks bir araca binen kişiyle, “ayağımı yerden kessin yeter!” denilerek edinilmiş eski bir araca binene aynı baktığımız veya giyimi kuşamı hayli pahalı ve modaya uygun biriyle gariban giyimli kişiye aynı nazarla baktığımızı söylememiz zor. İhtişamlı bir kıyafet ve altımızda göz alıcı bir araçla bir yere geldiğimizdeki karşılanma şeklimizle bunun tam tersi şartlarda olduğumuzdaki karşılanma şeklimiz tamamen farklılaşmış durumda. 
Farklılık üstünlük değil
Çağ, toplum, genel geçer anlayış neye itibar ederse etsin, meselenin bir de hakikat tarafı var. Hak Tealâ, kendi katında en makbul, en itibarlı insanı “en takvalı olan” tarifiyle bildiriyor. Hucurât suresi 13. ayet-i kerimede mealen buyuruluyor ki: 
“Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık; tanışasınız diye de sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.”
Bu ayet-i kerime, insanların ortak bir ana babadan yaratılmış olmakla beraber kabile, kavim, millet, kültür gibi farklılıklarla birbirinden ayrılmış olmasının ilahî iradenin bir eseri olduğunu açıklıyor. Farklı yaratılmanın “kimlik edinme ve bu kimlikle tanınma, tanışma” fonksiyon ve hikmetini onaylıyor. Fakat farklı sosyal ve etnik gruplara mensup olmanın üstünlük unsuru sayılmasını ve kullanılmasını reddediyor. Hiçbir insanın yaratılış itibarıyla diğerinden üstün olmadığını; ırkların, grupların ortak bir ana babadan dünyaya gelmekle bütün insanlığın büyük ve küllî bir aile olduğunu hatırlatıyor. 
Ayet-i kerime, diğer taraftan asıl ayırdedici unsurun takva olduğunu; insanlık ailesinin en üstün fertlerinin Allah Tealâ’ya âsi olmaktan en çok sakınanların, emirlerine ittiba etmede en çok titizlik gösterenlerin olduğunu bildiriyor.
Allah Tealâ neyimize bakar?
Bağdat evliyasından Ebubekir Şiblî k.s. hazretleri nefsine muhalefetten taviz vermez, adeta “ölü gibi” yaşardı.
Bir gün yeni elbise giydi ve evden çıktı. Birazcık dolaştı, insanlara baktı. Gördü ki kimin üstünde kıymetli elbise varsa herkes ona değer veriyor, eski, sıradan giysili olanları adamdan saymıyorlar. Bu hale çok üzüldü. Eve dönüp eski elbisesini giyinip çıkarken hanımı seslendi: 
– Neden yeni elbiseni çıkardın?
– İnsanların haline baktım, çok üzüldüm. Herkes insanların görünüşüne bakıyor, ona göre değer biçiyor. Halbuki Rabbimiz zâhire bakmaz, dedi. Hanımı sordu: 
– Peki neye bakar?”
Şiblî hazretleri buyurdu ki:
– Önemli olan kalptir hanım. Allah Tealâ kalbe bakar. Kulun niyetine, ihlâsına göre hüküm verir. Kalbi bozuk kişi çok kıymetli bir elbise giyse Hak indinde kıymet kazanır mı? Kazanmaz! Ama kalbi temiz kul çul giyse, Allah Tealâ katında makbuldür. Çünkü O kalplere nazar eder. Onun için asıl hüner dışı değil, kalbi ihlâsla süslemektir.
Allah Rasulü s.a.v. bir seferinde üç kez göğsüne işaret ederek “Takva buradadır.” buyurmuştur. (Müslim, Birr 32. Ayrıca bk. Buhârî, Edeb 57; Ebu Dâvud, Edeb 47; Tirmizî, Birr 24; İbn Mâce, Duâ 5)
Mensup olunan etnik ya da sosyo-kültürel grupla övünmek, üstünlük iddiasında bulunmak çağımızın yaygın davranışlarından biridir. Bu Hucurât suresi 10. ayet-i kerime özellikle günümüzde sıkça hatırlanmalıdır. Buna göre Türk, Kürt, Arap, Çerkez gibi kavimlere mensup olmak bir üstünlük sebebi değildir. Kişinin kendi tercihi olmaksızın, ilahî takdirin bir tecellisi olarak mensubu bulunduğu aile, soy, ırk gibi hususlarla övünmesi Allah Rasulü s.a.v. tarafından da reddedilmiştir. 
Allah Rasulü s.a.v. “âlemlere rahmet” gönderilmiş bir peygamber olarak övünmeyi en çok hak eden kişi idi. Ama hiçbir zaman böyle bir tutum sergilemedi. Üstelik Hak Tealâ O’na hitaben buyurdu ki: “De ki: Ben sadece sizin gibi bir insanım.” (Kehf 110). Cenab-ı Hakk’ın bu hitabında elbette bütün insanlar için büyük ders vardır.
Peygamber Efendimiz s.a.v., Hak Tealâ’nın asıl nazar ettiği, önem verdiği hususun kalp ve ameller olduğunu şöyle ifade buyurur: “Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. O sizin sadece kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr 33; İbn Mâce, Zühd 9; Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539)
Nasıl bir kalp? 
Hak Tealâ, kulunun kalbinde samimi bir niyet ve amellerinde ihlâs bulunmasını ister. Riya ve kibir gölgesi düşmüş ibadetler O’nun katında makbul değildir.  
Riya üzerinde özellikle durmak gerekir. Kelime “görmek” manasındaki “ru’yet” kökünden gelir. Bir işi insanlar görsün diye yapmaktır. Türkçedeki “gösteriş yapmak” aynı manayı ifade eder. Övülmek, saygınlık kazanmak ya da “filan kişi böyle bir şey yapmış” dedirtmek için bir şeyler yapmaktır. Bu durum ibadet ve taatlerde bulunursa kula dünyevî saygınlık getirebilir ama Allah Tealâ katında herhangi bir kazanım sağlamaz. Kılınan namaz bir takım hareketlerden, tutulan oruç aç kalmaktan öteye geçmeyebilir. İbadetleri sadece Allah Tealâ emrettiği için yapmak ise ihlâstır. Denilmiştir ki: “Riya, haset, gurur, kibir gibi hastalıklar ameli yakar, küle çevirir.” 
Güzel niyet ve ihlâsla bezeli bir kalbin güzelliği süreklidir; kul istemedikçe onu hiçbir zaman terk etmez. Dış güzellik ise böyle değildir; zamanla yok olur, yaş ilerledikçe değişir. Yani istesek de istemesek de bizi terk eder. Dış güzelliğe bel bağlamadan kalbimize önem vermeliyiz ki hem şu kısacık dünya hayatında hem de ebedi yurtta huzura erebilelim. 
Kişi kalbinin öğretmenidir. Neyi öğretir, neye alıştırırsa kalbini o hal üzere şekillendirir. Buna göre huzur ya da hüzün devşirir. Hak Tealâ kalplerin ancak kendisini anmakla huzur bulacağını bildirdiğine göre (Ra’d 28) esasında yol bellidir. Zikreden bir kalp görmek, Yüce Rabbimiz’i en çok hoşnut edecek amellerden biridir.
Günahlardan kararmış, pas tutmuş bir kalbi Âlemlerin Rabbi’nin nazarına sunmak insana bahşedilen şerefe sığmaz. Hayâ etmek, buna göre nazargâh-ı ilahîyi temiz, saf ve güzel hale getirmek gerekir. Kalbin temizliği ise ancak nefsin tezkiye ve terbiyesi ile gerçekleşir.


Semerkand Dergi Logo