Görüş Bildir

Bir Kum Tanesi

Muhammed Parisa k.s. hazretleri Faslu’l-Hitab isimli eserinde Ebu Said Ebu’l-Hayr k.s. hazretlerinin şöyle buyurduğunu naklediyor:

“Yaptığımız küçük bir işe azıcık aklımızla kıymet verip onu büyük görüyoruz. Cenab-ı Hakk’ın bunca fazlını, keremini, nihayetsiz rahmetini ise görmezlikten geliyoruz. Bu gaflet halinin, bu unutkanlığın bir perde, kalın bir örtü olduğunu anlamamız gerekir. Kötü huyların, süflî düşüncelerin göze perde olduğunu bilip, bu hallerden kurtulmaya çalışmamız lazım gelir.

Biz hesabı kendimize göre yapıyoruz. Oysa Allah’ın Kitabı’na göre olması gerekir. İşlerimizi Allah Tealâ’nın emrine göre yapmamız icap ediyor.

İki cihan derdinden kurtulmadıkça, yaratılmışların cümlesinden gözümüzü ayırıp Allah Tealâ’ya dönmedikçe, hakiki hürriyete ve hayra kavuşmaya imkân yoktur. Fakat bizim düşüncemiz ya nefsimizin bir hesabı ya şeytanın kandırması ya dünyaya ait bir şey ya da kötü arkadaşın yoldan çıkarması oluyor. Bunlarla Allah Tealâ hazretlerini unutup kullara köleliği kabul etmiş oluyoruz.”

Hak yolcusunun kadın mı erkek mi olduğu değil, işi önemlidir. Allah yolunda hürriyete kavuşan kadın erkek her kâmil insan Allah’ın er kişisidir. Er olan, gönlünde Allah Tealâ’dan başkasına yer vermeyendir.

Rabbimiz’in bizi unutmadığını bilmemiz, bunu layıkıyla hatırlayıp zikretmemiz lazım gelir. Bir kimse arkadaşına ah vah etmiş, “seni unuttum, fakat senin beni unutmadığını akıl edemedim” demiş. Mesele bunun gibidir. Allah Tealâ, kâfirler de dahil, bir an bizi unutmuş değildir. Oysa biz O’nu unutuyoruz.

Nakşibendî sâdâtı “Sen Allah’ı unuttuktan sonra kimi zikredeceksin?” buyuruyor. Buradaki zikir, hatırlamak ve düşünmek anlamındadır. Kişi neyi seviyorsa onu zikreder.

Allah Tealâ’yı zikreden, O’nu tanımak ister. Fakat bilir ki bu ancak nasibi miktarıncadır. Yoksa Allah Tealâ’yı, esmasını, sıfatlarını kim hakkıyla tanıyabilir ki?

Allah Tealâ’nın “Allah” ismi, zat ismidir. Bütün isimlerini, sıfatlarını içine alır. Yöneldiğimiz O’nun yüce zatıdır. O’nun isimleri arasında “Allah” ismi, bütün mevcudatın ilahlığı ve rabliği sıfatlarını toplayan ismidir. O’ndan gayrı hiçbir varlık kendinden var olma imkânına sahip değildir. Kâinatta her ne varsa varlığını O’na borçludur. Ayet-i kerimede buyuruluyor: “O’nun zatından gayrı her şey yok olucudur.” (Kasas 88)

Bütün yüce tarikatların ömür boyu zikirle meşgul olmaları, “Allah” lafz-ı celâlini zikrede zikrede, Allah’ı unutturan sevgilileri aradan çıkartmak ve kulu Yaratıcısı ile baş başa kılmak içindir. Bütün mevcudat Allah’ı zikreder. Her varlık sıfatlarıyla O’nu tanır; hükmünü, ne dilediğini bilir. O’nunla irtibatla varlığını devam ettirir.

Kişi, Allah ismiyle öyle meşgul olmalı ki, o isimle müstağrak olsun, o ismin nuraniyetinde eriyip gitsin. Bu hâl şekerin çayda erimesi gibi olmalıdır. Şekerin çay içinde kaybolması, bardakta çayın hakim olmasındandır. Bütün yaratılmışlar üzerinde de Allah’ın hükmü galiptir ve kulun hükmünü kuşatır.

Biz kendi varlığımıza kıymet verdiğimizden Allah Tealâ’nın yarattığı o sayısız mahlukatı, uçsuz bucaksız âlemleri göremiyoruz. Oysa bir kum tanesi çölü, bir ağaç da ormanı inkâr edemez. Biz de, bizi ve bütün mahlukatı yaratan Allah Tealâ’yı unutmamalıyız.



Semerkand Dergi Logo