Kim Kimi Kurtarır?
Allah Tealâ iman ve tevbe etmeyen inkârcılara Nuh a.s. ile Lut a.s.’ın hanımlarını örnek gösterir. Buyurur ki bu ikisi, sâlih kullarımızdan iki kişinin nikahları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Hak’dan gelen hiçbir şeyi onlardan savamazdı. “Onlara ‘haydi ateşe girenlerle beraber siz de girin’ denildi.” (Tahrim 10)
Nuh a.s.’ın hanımı ile Lut a.s.’ın hanımı zâhirde kocaları gibi iman etmiş görünürler, nifaklarını gizlerlerdi. Hanımı Nuh a.s.’a cinnet isnat eder, “delidir” demekten çekinmezdi. Allah’ın hükümlerini dokuz yüz elli sene tebliğ eden peygambere böyle derdi. Lut a.s.’ın hanımı ise iman etmek üzere gelen misafirleri gözü dönmüş alçaklara bildirirdi. Lut kavmi tarihte eşi görülmemiş çirkin bir işe müptela olmuştu.
Bu iki peygamberin hanımları kocalarının nasihatlerini dinlemeyerek hainlikten geri durmadılar. Kocalarının peygamber oluşu da onları kurtaramadı. Ayet-i kerimede görüldüğü gibi babanın, kocanın mertebesi ya da ameli hanımı, kızı kurtaramaz. Herkes kendi hesabını vermekle yükümlüdür. Allah Tealâ insanlara ibret olsun diye bir peygamberin hanımını cehennemden koruyamayacağı örneğini vermiştir.
Kulun Rabbi katında makbul olabilmesinin ancak iyi halle mümkün olacağına işaret edilmiştir. Bu nedenle Cenab-ı Hak Nuh a.s. ve Lut a.s.’ı “sâlih” olmakla nitelemiş, bu peygamberlerin üstünlüklerini göstermiştir. Bu üstünlüğün kâfire şefaat hakkı doğurmayacağını, şefaatin fayda vermeyeceğini belirtmiştir.
İnsanlar arasındaki en güçlü yakınlık eşler arasındaki yakınlıktır. Fakat bu yakınlığın, Allah Tealâ’ya isyan ve küfür halindeki insanı kurtaramayacağını Tahrim suresinin onuncu ayeti açıkça gösterir. Nefs ıslah olmadıkça karı koca da birbirine fayda veremez. Eşler, dünyada helal olan yakınlıkları gibi cennette de birbirlerinden ayrılmamaları için itaat yarışında bulunmalıdır.
Eşlerin birbirlerine karşı görevlerinin yanı sıra, babanın evladına dünyada geniş maddi imkânlar sağlamak yerine helal rızık kazandıracak bir iş veya sanat öğretmesi de bir vazifedir. Çocuğun babası üzerinde üç hakkı vardır: Güzel isim koymak, helal rızık kazandıracak bir meslek imkânı sunmak, din ve diyanetini öğretmek... Baba çocuğunu yedi yaşında namaza başlatmalı, on yaşına geldiğinde namaz kılmayan çocuğuna usulünce ceza vermelidir. Dinimizin elli dört farzını öğreterek helal ve haramı bildirmelidir. Çocuğun takıldığı ortamları takip etmek de çok önemlidir.
“Allah inananlara da Firavun’un karısını misal gösterdi. O, ‘Rabbim, bana katından cennette bir ev yap, beni Firavun’dan ve onun kötü işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar’ demişti.” (Tahrim 11)
Şerli insanların şerrinden kaçmak iki şekilde olur: Birincisi, şerli kimseden ve ona benzeyen arkadaşlardan uzak durmakla, ikincisi de onların yaptıklarını terk etmekle...
Şerli kimse, akraba bile olsa kaçılmalıdır. Tevbe etmek ancak şerlilerin terkiyle mümkündür. Kimsenin hatırı için günaha girilmez. Allah Tealâ o iki peygamber hanımını peygamber cinsinden saymadığı gibi Asiye annemizi de Firavun’un cinsinden saymadı.
Ey eşlerinden şikayet edenler! Herkesin ameli kendinedir. Kötü eşlerinizi Allah’a havale edin. Ola ki kalplerinden bir şehadet lafzı kopup geliverir.
Asiye annemiz Musa a.s.’a iman etti. Önceleri gizli amel ederken, sonra açıktan gösterdi. Bu gösteriyor ki kadın, kocasından habersizce tevbe edebilir. Dinini öğrenmek, imanını kâmil etmek için kocasının izni şart değildir. Yanında mahremi olup da hacca niyetlenen hanımına mani olan koca cehenneme düşer. Aynı şekilde koca, kâmil bir mürşide bağlanmak isteyen karısına, kızına mani olamaz. Herkes kendi selametini ve kemalâtını bulmakla yükümlüdür.