Görüş Bildir

Allah Tealâ'ya İman

Ehl-i Sünnet olarak Yüce Allah hakkındaki inancımız şu şekildedir:

Bütün kâinat; yerler ve gökler Cenab-ı Hakk'ın mülküdür ve O'nun mülkünde tasarruf sahibi başka kimse yoktur. Kâinatın üst ve alt tabakalarını, Arş'ı, Kürsî'yi, gökleri, yerleri, ikisinin içindekileri ve ikisinin arasındakileri Hak Tealâ yaratmıştır. Bütün mahlûkat O’nun kudretine boyun eğmiştir. O’nun izni olmadan bir zerre bile hareket edemez. 

Varlık O'nun, mülk O'nun

Mülkünde O’nunla beraber başka bir idareci ya da herhangi bir ortağı da yoktur. O Hayy’dır (diridir), Kayyum’dur (her şeyi tutandır). O’nu ne uyku ne de uyuklama tutar. Gizliyi ve açığı bilendir. Mülk suresi 13. ve 14. ayet-i kerimelerde mealen buyurulur ki: 

“Sözünüzü ister gizleyin, ister açıklayın, fark etmez! Şüphesiz ki O kalplerinizde olanı hakkıyla bilendir. Yaratan bilmez mi? Muhakkak ki O lâtiftir (ilmi her şeye nüfuz edendir) habîrdir (her şeyden haberdar olandır.)” (Mülk 13-14)

Yerde ve gökte hiçbir şey O’nun ilminden gizli kalmaz. Karada ve suda her ne varsa bilir. Düşen her bir yapraktan haberdardır. Bütün hepsini yaratan ve yöneten ancak O'dur. Yeryüzünün karanlıklarında bulunan tek bir tanecik bile; bütün her şey ancak apaçık bir kitapta yazılıdır. Bu kitaba Levh-i Mahfûz denilir. Yüce Rabbimiz olmuş ve olacak bütün her şeyi oraya yazılmasını emretmiştir.

Cenâb-ı Hak her şeyi ilmi ile kuşatmıştır. Dilediğini yapan ve buna kâdir olandır. Mülk ve zenginlik, izzet ve bekâ, hüküm ve kazâ, hamd ve senâ sadece O’na mahsustur. En güzel isimler O’nundur. Verdiği kararı reddedecek ve verdiği şeye engel olacak kimse yoktur. Kendi mülkünde dilediğini yapar. Yarattıkları arasında dilediği şekilde hükmeder. O'nun için mükâfat beklemek ya da cezadan korkmak söz konusu değildir; sevabın da cezanın da sahibi ancak O’dur. O’nun üzerinde kimsenin ne bir hakkı ne de bir hükmü olabilir.
 
O’ndan gelen her nimet faziletinden, ceza ise adaletindendir. Yaptıklarından ötürü kimse O’ndan hesap soramaz. Hesaba çekilecek olanlar ancak yaratılmış olanlardır. O, yarattıklarından evvel vardı. Kendi zâtının öncesi sonrası, yukarısı aşağısı, sağı solu, önü arkası yoktur. Yönler ve taraflar O’nu kapsamaz. Zâtı cisim değildir. Cisim olmayan bir varlık için tamamı ya da bir kısmı söz konusu olmaz. 

Yüce Allah hakkında “Ne zaman, nerede ve nasıl var oldu?” gibi sorular sorulamaz. Mekânı yarattı ve zamanı kurdu. O bir mekân ile sınırlandırılamaz. Hayaller O’na ulaşamaz, akıllar O’nu idrak edemez. Varlığı zaman kavramı ile sınırlanamaz. Zihinde hayal edilemez, tasavvur edilemez, akılda şekillenmez, fikirler O’nu kavrayamaz. “Onun benzeri bir şey yoktur, O işiten ve görendir.” (Şûra 42-11) 

Ârifler O’nu yarattıkları ile tanıdı; O’nun zâtını tanımlamayı ve tasvir etmeyi reddetti. Çünkü Allah Tealâ fikre ve hayale gelen her şeyden münezzehtir.

O'nun iradesi

Allah Tealâ’nın “irâde” sıfatı hakkında Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat şöyle der:

İrâde sıfatı; Hak Tealâ’nın hiçbir etki ve zorlanmaya bağlı kalmaksızın mutlak iradesi ile dilediği varlığa dilediği şekli ve zamanı tahsis etmesidir. Yani bir şeyi yaratmayı dilediğinde mümkün olan birçok şekil arasından bir şekil seçer ve seçtiği bu şekil üzere onu yaratır. Aynı şekilde ona bir zaman tayin eder ve irade buyurduğu vakit geldiğinde de onu yaratır. 

Eğer Allah Tealâ'nın iradesinin tecellisi olmasaydı bütün her şey aynı anda ve tek bir vasıf üzere olurdu. Fakat kâinata baktığımızda çevremizdeki varlıkların her birinin farklı vakitlerde, farklı şekil ve boyutlarda yaratıldığını görürüz. Böyle güzel bir tertip ve düzen, her şeyin yerli yerince yaratıldığını ve bütün bunların bir hikmetle gerçekleştiğini gösterir. Bu da gösteriyor ki bütün bunların yaratıcısı hür iradeye sahiptir ve herhangi bir etki veya zorlama altında değildir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de de buna dair ayetler vardır:

“Allah dilediğini yapar.” (İbrahim 27)

“Şüphesiz Allah dilediği şekilde hükmeder.” (Mâide 1)

“Muhakkak ki Rabbin dilediğini yapandır.” (Hûd 107)

Rıza, kader ve kazâ

Rıza, kulun yaptığı işe karşılık Cenab-ı Hakk'ın sevap irade etmesidir. "Allah’ın hoşnutluğu" da buna yakın bir ifadedir. Gazap ise rızanın zıddıdır ve Cenab-ı Hakk'ın kuluna nimetini kesmesini ifade eder. 

Kader, Allah Tealâ’nın mahlûkatını nasıl bir varoluş üzere yaratacağını ezelde tayin ve takdir etmesidir. Kazâ ise tayin ettiği vakitte onları ve onlarla ilgili durumları yaratmasıdır. 

İmam Kelâbâzî rh.a., tasavvufu ve tasavvuf ehlini tanıttığı “Taarruf" adlı eserinde der ki:

“Kulların fiillerini yaratan Allah Tealâ’dır. Yaptıkları hayır ve şer bütün fiillerin hepsi O’nun kaderi, kazâsı ve iradesiyle gerçekleşir.”

Hz. Ömer r.a.’ın Efendimiz s.a.v.'e sorduğu şu soru ve aldığı cevaplar, kader konusunda bize en doğru yolu gösterir:

– Ey Allah’ın Peygamberi! Bu yaptığımız şeylerin hepsini daha önce yazılmış bir yazgıya göre mi yapıyoruz? Yoksa işe başladığımız anda mı belirleniyor?

– Daha önce yazılmış bir yazgıya göre.

– O zaman ameli bırakıp Allah Tealâ'ya mı güvenelim?

– Hayır. Siz yapmanız gerekeni yerine getirin. Herkes ne için yaratıldıysa onu kolayca elde eder.

 


Semerkand Dergi Logo