Görüş Bildir

Nefsin Mertebeleri

Allah’ı bilmek ve O’na kulluk etmek için yaratılan insanın, bu gayeyi yerine getirebilmesi için nefsini (kendini) tanıması ve terbiye etmesi gerekir. Çünkü “Biz insanı en güzel biçimde (ahsen-i takvim üzere) yarattık.” (Tîn 4) şeklinde anlatılan insanın, nefsin hayvanî isteklerine uydukça “Sonra da onu aşağıların en aşağısına döndürdük.” (Tîn 5) ayet-i kerimesindeki aşağı derecelere düşmesi kaçınılmazdır.

* * *

Kişinin nefsini kin, nefret, düşmanlık, ölçüsüzlük, tembellik, çeşitli şehvetler gibi kötü istek ve hallerden arındırıp kemale erdirebilmesi için temel dayanak Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’dir. İnsan bu zeminde kalbini geçici sevgilerden, nefsini de yaratıldığı çamurdan gelen şeytanî ve hayvanî sıfatlardan arındırabilir. Çünkü nefs insanı düşürüp aşağıya çekerken, ruh yükseltip ilahî olana yöneltir. İşte kişinin içindeki bu ruh ve nefs mücadelesine “büyük cihad” denilir. Bu cihadın hedefi, nefsin terbiye edilerek vücut ülkesindeki hükümranlığının bitirilmesi ve kalp sarayına ruhun oturtulmasıdır.

* * *

Büyük hadis ve tasavvuf âlimi Hafız Zebîdî rh.a., nefsten muradın insanın “ben” sözüyle işaret ettiği “kendi” hakikati olduğunu söyler. Nefs terbiyesinin zor olmasının ve özel bir gayret gerektirmesinin sebebi de budur. Çünkü dış düşmana karşı savaşmak kolaydır ama kişinin kendisine; istek ve arzularına dur demesi sanıldığı kadar kolay değildir. Cihad meydanlarında kahramanlık gösteren nice cengâverin, iş nefsine gelince yenildiği çok olmuştur.

* * *

Ebu Tâlib el-Mekkî k.s. hazretleri şöyle buyurmaktadır: “Nefsin yaratılışından gelen ve ‘cibilliyet’ denilen dört temel özelliği vardır. Bunlar Allah’ın onda yaratmış olduğu fıtratın bir gereğidir.

Birincisi zayıflıktır. Bu onun topraktan yaratılmış olmasının bir sonucudur. Sonra cimrilik gelir. Bunun sebebi, yapışkan çamurdan yaratılmasındandır. Daha sonra şehvet gelir ki bu, pişirilmiş, kızgın çamurdan yaratılmasının bir sonucudur. En son ise cehalettir. Bu da kuru balçıktan yaratılmış olmasının bir neticesidir.

İnsanda zayıflık, güçsüzlük, düşüklük ve istikametten sapma gibi bazı kötü özellikler vardır. Bunlar insana imtihan için verilmiştir. Bu, her şeye gücü yeten ve her şeyi en iyi bilen Cenâb-ı Hakk’ın insan için bir takdiridir.”

* * *

Kur’an-ı Kerim’de nefsin kötülük yapmaya meyilli olduğu ve ona uyulması halinde kişiyi günaha düşüreceği şöyle anlatılır: “Ben nefsimi temize çıkarmam; çünkü nefs, Rabbimin merhameti olmadıkça kötülüğü emreder. Doğrusu Rabbim çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Yusuf 53). Bir başka ayet-i kerimede ise Allah’ın zikri ile huzura ve yakîne erişmiş nefs hakkında şöyle buyurulur: “Ey Rabbi ile huzur bulmuş nefs! Sen O’ndan, O senden razı olarak dön Rabb’ine!” (Fecr 27-28).

Bu ayetlerden anlaşıldığı üzere nefsin çeşitli sıfat ve özellikleri vardır. Terbiye edildikçe olgunlaşan nefsi tanımak ise son derece önemlidir. İşte velîler de Kur’an-ı Kerim’e dayanarak, nefsin terbiye sürecinde yedi mertebede kemâle erdiğini söylemişlerdir.

* * *

Nefsin her mertebesi derece derece yükselerek kemal bulur. Kemalâtın esası nefsin kötü sıfatların giderilip, yerine güzel sıfatların ikame edilmesidir. Bu iş hem zor hem de tecrübe gerektirdiği için bir rehbere ihtiyaç duyulur. İnsan en çok kendi nefsine karşı savunmasızdır. Bu sebeple nefsinin kötü özelliklerini fark ettirecek, ona ayna olacak bir mürşid-i kâmile muhtaçtır. Kişi bu sayede nefsiyle yüzleşebilir ve kendi hakikatine doğru manevi yolculuğunu gerçekleştirebilir.

* * *

Nefsin yedi mertebesini iç içe geçmiş halkalara benzetebiliriz. Her bir halkanın içinde başka bir halka bulunmaktadır. Böyle iç içe yerleştirilmiş yedi halka vardır. Seyr u sülûk esnasında nefs sırayla bir önceki mertebeden diğerine geçebilmekte; önceki mertebedeki kötü sıfatlarından arınabilmektedir. Kişi bu mertebelerin özelliklerini öğrendiğinde kendi halini az çok anlayabilir. Fakat bir üst mertebeyi tanımak, ancak ona intikalle olur. Özellikle belli bir seviyeden itibaren ortaya çıkan lezzetler, huzur ve itminan hali sadece ve sadece yaşanarak bilinebilir. Bu sebeple nefs terbiyesinde hal, makam ve mertebe meselelerinin hakikati sözlü ve kitabî anlatımla anlaşılmaz. Bu hususlarda kâl değil, hal esastır.

* * *

Nefsin mertebelerini yedi şehre de benzetebiliriz. Her birinde farklı bilgi ve idrak seviyesi olan bu şehirlerin kapıları sırayla birbirine açılmaktadır. Fakat bir şehirden diğerine geçmek için elinden tutulacak bir rehbere yani kâmil bir mürşide ihtiyaç duyulur. Bir şehrin cazibesi kişiyi oyaladığında mürşid onu bazen çekerek, bazen teşvik ve tergible bir sonrakine götürür. Böylece Hak Tealâ’nın izni, inayeti ve lütfuyla maksuda kavuşturur. Bu süreçte perdeleri açıldıkça kalp nurlanır, letafet kazanır.

* * *

Nefsin yedi mertebesi şunlardır:

• Nefs-i emmâre (kötülüğü emreden nefs),

• Nefs-i levvâme (kendini kınayan nefs),

• Nefs-i mülhime (ilhama mazhar olan nefs),

• Nefs-i mutmainne (itminan bulmuş nefs),

• Nefs-i râdiye (razı olmuş nefs),

• Nefs-i mardiye (razı olunmuş nefs),

• Nefs-i kâmile (kemale ermiş nefs).



Semerkand Dergi Logo