Görüş Bildir

Zehirli Özgüven Aşısı

Efendim malumunuz, bugüne dek toplumların tarihi hakkında bilgi verilirken “ana-erkil” ve “ata-erkil” olmak üzere iki tür toplum yapısından bahsedilirdi. Ancak sezgilerim beni yanıltmıyorsa, korkarım bizden sonraki kuşaklar bizleri bambaşka bir isimle anıp inceleyecekler: “Çocuk-erkil!”
Evlatların baş tacı edilmekten de öteye geçip, neredeyse ailenin hükümdarı sayıldığı bir tuhaf çağa kaldık. Geleneksel çocuk yetiştirme metotları ile adına “modern” denen baş belası eğitim biçimi arasında sıkışıp kalmış yeni nesil anneler, kendilerinde de bebelerde de yarım gram huzur bırakmadı! Daha da vahimi, bunu çocuğa özgüven aşılama ideali ile yapıyorlar. Biz kendine güvensiz çocuklardık, bizimkiler öyle olmasın!.. Bizim yetişkinlerle aramızda mesafe vardı, onların olmasın!.. Biz höt denince olduğu yere mıhlanıp gıkı çıkmayan çocuklardık, bizimkiler daha höt denmeden karşı atağa geçsin!.. Kendi ukdelerimizin acısını çocuklarımızdan çıkarmaya doyamadık gitti!
Geçen akşam oğlanın okuldan çıkmasını beklerken bir arkadaşımla ayaküstü sohbet ediyorduk. Sohbet dediğim de eksi dört yüz elli altı derecede ayakta durabilme rekoru denemesiydi. Hepimiz “Al Yazmalım”daki Samet gibi kat kat giyinmiş, titreyerek dakika sayarken bizim arkadaşın çocuğu yazlık kıyafetle çıkıverdi sınıftan. Neymiş, hanımefendi mont giymek istemiyormuş! Annesi de ağlamaklı gözlerle yalvarıyor; “yavrucuum lütfen giyer misin anneciim, bak dışarısı buz gibi hasta olursun...” Ama ne fayda! Prenses hazretlerinin kendi kararıymış, annesi karışamazmış. Kadıncağız çaresizce bana dönüp “Ne olur bana bi çözüm söyle, yıldım bu çocuğun kendi kararlarından..” dedi. Dedim, seve seve! 37 numara bir anne terliğinin çözemeyeceği pedagojik problem yoktur! 
Latifeydi elbette. Ben de hiç denemedim ama ara sıra deneyen annelerin kutlu tecrübelerine şahit oldum. Çocuğun özgüveni kırılmasın diye çırpınan anayı babayı parmağında oynatacak hale gelmiş bebelerin hudutlarını belirlemesine de katkısı olabiliyor bazen mübareğin!
Özgüven meselesini oldukça yanlış anlamış olan bir başka anne modeli ise, bunu çocuğa sözümona sorumluluklar vermeye başlayarak denedi. Sorumluluk kavramının muhteviyatını da iyiden iyiye karıştırdıkları için, ortaya enteresan manzaraların çıkması işten bile olmadı haliyle.
– Merhaba, biz iki kilo domates istiyoruz amcası. Oğlum merhaba desene amcaya! Dur parayı şimdi vermeyeceksin! Ama bak konuştuk bunları evde diymi, tartıldıktan sonra vereceksin.
– Buyur apla. Başka bişiy var mıydı?
– Evet amcası, bir kilo salatalııık... bir bağ da... neydi yavrucum? Hani sen söyleyecektin amcaya? 
– Bınıneyaa..
– Bana ne olur mu oğlum, hani bugün alışverişimizi sen yapacaktın? Bir bağ da maydonoz amcası. Diymi yavrum? Yavrum kime diyorum... Aslında evde çok konuşur, iki dakka susmaz da işte böyle yabancı görünce şeyetti demek ki... Hadi bakalım ver parasını çocuum... aaaferiiiin... şimdi poşeti aaal, ne diyoduuk? Hayırlıı??
– Pff anneyaa gidelmartkpffss..
– Tamam gideceğiz ama önce bi amcaya hayırlı işler demelisin. Bak nası söylüyo şimdi amcası... hadi oğlum? Utandı heralde yine.
– Utanma utanma, adın niy bahıyın senin yahışıhlı?
– Bak amca adını soruyo. Söylesene yavrum!!... Bana bak söylemezsen o istediğin oyuncağı rüyanda görürsün !... Söylüyo musun söylemiyo musun!?
– Apla bunaltma bebeyi söylemeyivirsin..
– Hayır söyleyecek! Ben onun özgüveni yüksek bir birey olması için gece gündüz uğraşayım, o daha adını söylemeye çekinsin!.. Yok efendim utanmış da, vay efendim çekinmiş de bilmem neymiş de... Anlamam arkadaş! O isim söy-lee-nee-ceeeğk! Delirtme beni bak çocuk! Ağlama! Kes diyorum ağlama! Bırakın! Ben annesiyim ben söyle diyorsam söyleyecek! Çocuğumu özgüvensiz bırakacağıma ölürüm daha iyi! Yaklaşmayın elimde demir terazi var! Söyle diyorum, söyleeeğğğğ!.. ...
Silah zoruyla verilmeye çalışılan özgüvenin sonu demir terazi olur mu bilmem, ama bildiğim o ki çocuk eğitimi terazimizde hafiften ayar problemleri var! 6 yaşındaki çocuğun bir elmayı ısırarak yemeyi bilmediği, zira her bir dilimin çocuğa ince ince kesilerek çatal eşliğinde ikram edildiği... 11 yaşındaki yavrunun pijamalarını annesinin giydirdiği... 14 yaşındaki çocuğun ayakkabısının bağlandığı şu gariban çağda; özgüven sahibi bireyler yetiştirmek hayli zor görünüyor! 
Oysa “öz”ümüzde var olan eğitim kaidelerine bunca kulak tıkamasak... kendimize ve yavrularımıza her geçen gün yeni ve bize ait olmayan “üvey” güvenler arama telâşına düşmesek, her şey ne kadar da kolay hallolacak... 
Ve belki de en önemlisi... Özgüvenle küstahlığın arasındaki o ince çizginin ayrımına varmış bir nesil yetiştirmek, en kolay böyle mümkün olacak.
Kalın sağlıcakla.
 


Semerkand Dergi Logo