Görüş Bildir

Nereye Gidiyorsunuz?*

Zaman güz yaprakları gibi savrulup giderken, saatler birbirinin üstüne devrilirken bir yere tutunmak, düşmemek, ayakta durmak... Bir gün bir yerde ve daima ansızın bitiş zilinin çalacağı bilgisine rağmen bir hayatiyet üretmek... İnsanın bütün hikâyesi bu.

Şeyh Sadi Şirazî’ye “insan nedir” diye sormuşlar. “Yek katre-i hûnest, sâd hezârân endîşe” cevabını vermiş. Yani birkaç damla kan ve bin bir endişe. Kalp huzuru nerede bulur, insan kendi hikâyesiyle nerede barışabilir? Bu kadarcık derman ve bunca endişeyle nereye koşabiliriz? Kanın ve endişenin, zamanın ve hayatın sahibi “bana” diyor: “Fe firrû ilallâh: Haydi öyleyse Allah’a koşun...” (Zâriyat 50)

Bir an içre O’na yolculuk, O’na yolculuğun bir tek adımı, fani olanı bekaya bağlayacak, endişeyi itminana, inşiraha dönüştürecek bir kutlu bağ. Büyük ve toptancı anlatımlar yol kesmesin; o bağ daima kalbimizde, namazlarımızda, duaya kalkan avuçlarımızda. Bizim imanımız, İslâmımız, Âlemlerin Rabbi ile herhangi bir anda herhangi bir mekânda doğrudan irtibat imkânı sağlıyor. Tasavvufumuz bu  irtibatı tattırarak, tatlandırarak, tecrübe ettirerek öğretiyor.

Bir anın içinde kalbimizde o kutlu kapı açıldıysa bir hakkı var: Korumak, hep açık kalmasını sağlamak. Kalp kapıları açıklarla beraber olmaktan başka akla ne gelebilir? Şeytanı, şeytanları bir istiâze ile kovup bir hayırlılar topluluğuna dâhil olmaktan, onlarla Allah sohbeti yapmaktan başka ne yol var?

“...ve kûnû mea’s-sâdikîn: ve sâdıklarla beraber olun.” (Tevbe 119)     

Kasım sayımızda buluşmak üzere inşallah...

* Tekvîr suresi 81. ayet-i kerimesinin meali. “Fe eyne tezhebûn?”



Semerkand Dergi Logo